Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (his poems and poems wrote for him ) Türkçe | ASHKIM.RU | сайт о Турции

Kleopatra ve Âşıkları

Saray pırıl pırıl. Şarkıcılar hep bir ağızdan Destan okuyorlardı, filâvta ve rubabın akışıyla. Melike sesiyle ve bakışıyla Canlandırıyordu ziyafeti ihtişam içinde. Gönüller sürükleniyordu onun tahtına doğru Fakat altın tasın önünde, O, birdenbire daldı derinlere Mucizeli başını, omuzuna eğip durdu. Ve şimdi muhteşem ziyafet sanki uyukluyordu, Davetliler susmuştu. Şarkıcılarda ne ses, ne seda vardı! Ama işte, eğilen başını O kaldırdı yine, Işıklı bir yüzle başladı sözlerine: «Mutluluğunuz sizin, benim aşkımdadır, Dinleyin beni, ben dilersem eğer, siz Benimle bir olabilirsiniz. İhtiras alışverişine kim giriyor, kim? Aşkımı satıyorum ben, Hayatı pahasına bir gecemi benim Söyleyin, kim satın alacak içinizden?” Sustu ve korku sardı herkesi, Yürekler burkuldu şehvetle… O, yüzünde soğuk bir cüretle Dinlemektedir şaşkın mırıltıları Ve küçümseyen bakışlarını ağır ağır Hayranlarının üstünde dolaştırmaktadır. Birden bir insanın çıkışıyla yarıldı kalabalık Onun peşinden geldi iki kişi daha Duruşları pervazdı, gözbebekleri ışık. Melike karşılıyor gelenler ve böylece Alışveriş bitiyor: satın alınıyor üç gece. Ölüm odasıdır çağıran onları artık. Şimdi kutsal kâhinler Donakalmış davetliler önünde Uğursuz kâseden Sıra kur’asını çekiyor birer birer. Birinci Flavius, son Roma bölüğünde En yırtıcı asker. Çıldırtabilirdi onu Katlanmak bir kadının azametine, O kabul etmişti zevkin meydan okuyuşunu, Kızgın kavga günlerinde koşar gibi Düşmanın davetine. İkinci, Kriton, genç hakim, Epikür bahçelerindendi, Kharite’lerin, Kıbrıs’ın, Amur’un Şairi ve hayranlarındandı. Üçüncü, yeni açmış bir bahar çiçeği gibi Okşuyordu gözü ve kalbi. Ünlü değildi, adı asırlarda tutmamıştı yer; Yavaşça gölgeliyordu Dudaklarını ilk tüyler; Genç yüreğinde tecrübesiz gücü Kaynıyor ihtirasla; Heyecan ışıldıyor gözlerinde. Mağrur Melike hüzünlü bakışlarını; Dondurdu onun üzerinde. «-Ant içerim… Ey zevklerin anası, Mislini görmediğin gibi hizmet edeceğim sana. Satılık bir cariye gibi gireceğim, Kandırıcı ihtirasların odasına. Dinle beni, gücü büyük Kıbrıslı sen, Ve siz yer altı hükümdarları, Ey gazaplı Ayda’nın ilahları, Yemin ederim ki, sabah şafak sökene kadar Arzularıma hükmedenleri, ben Tatlı ihtiraslarla doyuracağım, Ve bütün esrarlı aşk hünerleriyle Ve misilsiz bir rehavetle onları yoracağım. Ama, kızıl sabah ışıklarıyla, Sökünce ölümsüz şafak, Yemin ederim ki ölümün baltasıyla Bu bahtiyar başlar yuvarlanacak.” Ve işte artık gün batıyor, Altın bir yay gibi doğuyordu ay. Örtüldü baygın gölgelerle İskenderiye’de saray. Fıskiyeler coşuyor, meşaleler tutuştu. Buhurdanlar tütüyor ağır ağır, yer yer… Dünya ilâhlarının bekliyor emirlerini Tatlı, ihtiraslı serinlikler. Sessiz ve ihtişamlı karanlıkların, Gönlü çeken mucizeleri arasında, Ve gölgesinde erguvani perdelerin Işıldıyordu altın oda…

1835

Çeviren: Nâzım HİKMET

Gece sisi kaplamış tepelerini Gürcistan’ın.. Gece sisi kaplamış tepelerini Gürcistan’ın; Karşımda akıyor Aragva uğultulu. Hem hüzün hem bir hafiflik var içimde; kederliyim, Seninle dopdolu, aydınlık bir keder bu. Seninle, sadece seninle… Hiçbir şey Bozmuyor, tedirgin etmiyor üzgünlüğümü, Ve yürek yeniden tutuşuyor, seviyor yeniden,

Sevmemesi olanaksız çünkü.

O’na

Anımsıyorum o büyülü ânı Karşımda beliriverdiğin, Uçup gidici bir hayal gibi, Dehası gibi saf güzelliğin. Bunluklarında ümitsiz hüznün, Telâşın yorucu tasalarında, Çınlardı o tatlı ses uzun uzun, O güzelim çizgiler görünürdü bana. Yıllar geçti. İsyancı dalgalarında fırtınaların Dağılıp söndü eski hayaller, Unuttum tatlı sesini senin Ve silindi Tanrısal çizgiler. Issızlıkta, karanlığında tutsaklığın Sessizce uzayıp gidiyordu günlerim Tanrısız, esinsiz, gözyaşsız, Yaşamsız ve sevgisizdim. Ve bir an geldi, uyandı ruhum: Ve işte sen yeniden belirdin, Bir hayal gibi, uçup giden, Dehası gibi saf güzelliğin. Ve yürek çarpıyor bir esrimeyle, Ve yeniden canlanıyorlar onda Tanrısallık da, esin de,

Yaşam da, gözyaşı da, aşk da.

Şair’e

Ey şair! Değer verme sevgisine sen halkın Tez geçer gürültüsü zafer övgülerinin; Aptalın yargısına, soğuk kalabalığın Gülüşüne de boş ver, aldırışsız ol, sakin. Sen çarsın: Yalnız yaşa. Yürü özgür yolunda Özgür akıl nereye götürüyorsa seni. Yetiştir emeğinin sevgili meyvesini, Ödül beklemeksizin soylu çabalarına. Ödül sendedir, çünkü en yüce yargıç sensin; Ürününe en titiz değer biçebilensin, Ey güç beğenir usta, sen ondan hoşnut musun? Hoşnutsan, kalabalık varsın küfretsin sana, Tükürsün ateşinin tutuştuğu mihraba,

Şımarık bir inatla rahleni sarsıp dursun.

Seviyordum sizi Seviyordum sizi ve bu aşk belki İçimde sönmedi bütünüyle. Fakat üzmesin sizi artık bu sevgi İstemem üzülmenizi hiçbir şeyle. Sessizce, umutsuzca seviyordum sizi. Bazen çekingenlik, bazen kıskançlıkla üzgün. Bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki

Dilerim bir başkasınca da böyle sevilin.

Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU

Şair Şairi Tanrı Apollon Kutsal özveriye çağırmadığı zaman, Yılgınca gömülmüştür o Boş bir dünyanın dertlerine; Kutsal liri onun susar; Soğuk bir uykuda pinekler ruhu, Dünyanın önemsiz çocukları arasında Belki, en önemsizi odur. Ama tanrısal söz ulaştığı an Onun duyarlı işitimine değin, Durgun ruhu silkinir şairin, Bir kartal gibi, uyanan uykusundan. Dünyanın eğlencesi ona boğuntudur, Beşerin lâkırdısı ona yabancı, Durup divanına halkın putunun Şair eğmez mağrur başını; Koşar o, akansız ve yaban, Seslerle ve karmaşayla dolu, Issız dalgaların vurduğu kıyılara,

Gür uğultulu ormanlara doğru…

Çeviren: Azer YARAN